AVNİ ERBOY
Proje değil, gerçek takım
Proje değil, gerçek takım
Son dönemde basketbolda menajerlerin ön ayak olduğu iddia edilen “proje takımı” tam bir fiyasko!
Hem zaman kaybı. Hem de para…
Oyuncu yetiştirecek “pilot takım” uygulaması ile “proje takımı”nı birbirine karıştıranlar, paraların sokağa atılmasını ne yazık ki idrak edemediler. Onların başka bir hesabı varsa bu, biz spor adamlarının çok çok ötesinde…
“Proje takım” uygulamasında elde kalan ve takım bulamayan oyuncular ile hülle yoluyla bir başka takıma yollanacak sporcuların yer alması, onların spordan uzak kalmaması hedefleniyor. “Pilot takım” kurulmasındaki amaç ise tamamen geleceğe yönelik oyuncuların yetiştirilmesi. Onların daha fazla süre alarak, tecrübe kazanması ve esas takıma hazırlanması.
Bu modelin doğru kullanıldığında çok başarılı olduğu ve beklenenden daha fazla genç sporcunun takımında yer almasını sağladığı ve yetiştirici rolü oynadığı bir gerçek!
Kulüplerin son dönemlerde federasyon baskısı veya yol açmasıyla ikinci takımlarını aynı isimle alt liglerde oynamasına izin vermesi de, o kulübe faydadan çok zarar sağladığı düşüncesindeyim. Üstelik kulübün imajını da zedelemektedir.
Ünlü ve tarihi bir kulübün ikinci takımı gençleriyle alt ligde aynı isimle mücadele ediyor ve adı sanı duyulmamış, ticari amaçla kurulmuş takıma yenilince rakibine büyük bir reklam olanağı sağlıyor. Başta sosyal medya olmak üzere her mecrada yenen takım o galibiyeti kullanıyor ve kendisine haksız kazanç elde etmesini sağlıyor. Ama gerçek o büyük takımı yendi mi, yendi!.. İster kendisini olsun, isterse çakmasını…
İşte o an; kamuoyu yanlış bilgilendiriliyor, sporu ve konu dışındakiler olayı bilmediklerinden şaşırıyor ve “Koskoca tarihi takım adı sanı duyulmamış takıma yenilmiş” diye şaşkınlığını dile getiriyor…
Bunlara meydan verilmemelidir diye düşünmeden edemiyorum…
Diyeceksiniz ki; dünyanın en yerinde bu böyle. İkinci, belki de üçüncü takımları da var.
Evet haklısınız. Var… İnceleyin de; orasıyla burası arasındaki dünyalar kadar farkı görün!
Onlar hakkıyla yapıyor. Bizler marka değerimizi bile bilmeden hareket ediyor ve bazen de işin cılkını (İşe yaramaz duruma getirmek, bozmak, gevşetmek) çıkarıyoruz!
“Proje takımı” uygulamasından vaz geçerek, ilçenin, mahallenin, semtinin takımıyla iş birliği içine girip de “Pilot takım” uygulamasını ciddi olarak yapmak kulüplere, “Türk Sporu”na ve oynamak için fırsat kollayan genç sporculara büyük yarar getireceği kanısındayım.
Bunu dün de dile getiriyorduk. Bugün de aynı kanıdayız. Yarınımız değişmez…
Değişmeyen bir gerçek de hakemlerimiz…
İddia ediyorum basketbolda hakemlerimiz bu sporun güzellikleri arasında diken gibi sırıtıyor. Elbette onlar da insan. Ancak bu spora bakış açıları, geçmişteki spor mazileri ve eğitimleri büyük maç kaldıracak kadar iddialı değil.
Son olarak Anadolu Efes-Fenerbahçe Beko karşılaşması bunun en güzel kanıtıdır.
Her iki pota altındaki temaslarda çıkan faulleri tek tek irdeleyecek olursanız kesinlikle “Haklısınız” sözünü söyleyeceksiniz. Hele maçın tamamının pozisyonlarına bakarsanız, “Olmaz böyle şey” diye de isyan edebilirsiniz!
Aynen Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetiminin ettiği gibi.
Bakın maçtan sonraki zehir zemberek açıklamasına…
“Karşılaşma maçın hakemleri Aytuğ Ekti, Zafer Yılmaz ve Serdar Ünal’ın ortaya koyduğu yönetimle 97-91 ev sahibi ekip lehine sonuçlandırıldı. Bu maçın sonucu ne teknik adamların taktikleri sonucunda ne de takımların sahada ortaya koyduğu mücadele ile belirlenmiştir. Bu maç Türkiye Basketbol Federasyonu tarafından atanan bu 3 hakem tarafından rakibimiz Efes’e armağan edilmiştir. Anadolu Efes’in maç boyunca 32 serbest atış kullanmasına izin verilirken, bu sayı Takımımız için yalnızca 12 olarak kalmış; üstelik maçın karar anlarında Takımımız aleyhine çalınan ve çalınmayan çok kritik fauller maçın kazananı belirlemiştir.
Bu maçta, ilgili hakemlerin ortaya koyduğu tavrın sebebini, motivasyonlarının kaynağını ve yaşanan rezilliğin açıklamasını Türkiye Basketbol Federasyonu’ndan ivedilikle bekliyoruz. Bugün yaşanan son örnek olan basketbol maçından hareketle Türk sporunda branş fark etmeksizin görevi ve sorumluluğu olan herkes şunu bilmelidir ki; Türk sporunda hemen her branşta yaptığı maddi manevi yatırımlar, eşsiz fedakarlık, tarifsiz emekle; marka değerini, rekabeti ve reytingi ayakta tutan kulüplerin başında gelen Fenerbahçe’nin sahalarda ve salonlarda göz göre göre, açık açık haksızlığa uğratılmasına dur demenin zamanı gelmiştir. Oynanacak maçları, ortaya konan mücadeleyi, verilen emekleri hakkıyla yönetmeyecek, sonuçları hakemlerinizle belirleyecekseniz Fenerbahçe Spor Kulübü olarak tavrımız ve cevabımız en sert şekilde olacaktır."
Fenerbahçe Beko Başantrenörü Dimitris Itoudis, Anadolu Efes mağlubiyetinin ardından laptop ile çıktığı canlı yayında hakem kararlarını izlettirdi. Serinin ikinci maçındaki kararları da eleştiren Dimitris Itoudis, "2. maça dönmek istiyorum. Efes'ten bir oyuncu iki kez tribüne jest yaptı, cezalandırılmadı. TOFAŞ maçında ise Guduric jestinden dolayı teknik faul almıştı. Bir önceki maçta Clyburn'ün üçlüğünden sonra 0.3 saniye kalmıştı, bize o 0.3 saniyeyi oynatmadılar" sözleriyle tepki gösterdi. Faul sayılarında adaletsizlik olduğunu belirten Dimitris Itoudis, "Bugün hakemler tarafından farklı kriterler uygulandı. Bu kadar kaliteli oyuncunun bulunduğu kritik bir maçta bir tarafın 32, bir tarafın 10 serbest atış kullanması soru işaretlerini arttırıyor" dedi.
Biz spor adamları için kimin kazanıp kazanmayacağı hiç önemli değil. Sporda kaybetmenin de bir erdemlik olduğunu unutmamak gereklidir. Kazananın ise hak ederek elde etmesi mutluluğunu perçinler. Eğer haksız bir kazanç olursa elbette isyanı da beraberinde getirir.
Aynen bu maçta olduğu gibi…
Bugün potada güzellikleri konuşacak okursak kesinlikle hakemleri burada ayrı tutmamız gerekecek!
İnşallah TBF ve MHK başkanları ile üyeleri gerekli önlemleri tez zamanda alır da beyinlerdeki sorular giderilir. Yoksa şüphe her geçen gün daha da büyür. Fatura tamamen “Türk Basketbolu”na çıkartılır.
“Türk Basketbolu”nda gerçek, her geçen gün büyüyen pazar, güçlenen takımlar, Avrupa Macerası, sponsorlar ve naklen yayınlar…
Bu ekonomiyi yok etmemek için formül; iyi niyetli ve en az hata yapan hakemleri en kısa zamanda daha da iyi eğitmek. Bunlara ek olarak sporun içinden gelen, uzun süre oynayan, havasını koklayan, oyun içi kurallarını ezbere bilen, yorumlamadan uygulayacak, spor psikolojisini benimseyen eski oyuncuları, yeni hakemler olarak bu spora ivedilikle kazandırmak!
Yüzü gülmeyen, oyunculara tepeden bakan, “buranın tek hâkimi benim” egosu içinde olan “hakemlerle bu iş nereye kadar?” diyenlerin çoklukta olduğu ülkemizde, 40 dakikada tüm salonun ayaklanması, kazananın da kaybedenin de şikâyet etmesi karşısında hakemler sorgulanmayacak da, kim sorgulanacak?
Gustave Le Bon’un “Eşitliğin olmadığı yerde haksızlık baş gösterir” sözünün ardından yazıya Hz. Muhammed’in sözüyle noktalamak istiyorum:
“Haksızlığın karşısında susan, dilsiz şeytandır.”