Site En Üstü 728x90 - 970x90 (bball)

17-08-2015 GENEL

Bir Geri Dönüş Hikayesi: Mehmet Keseratar

Her insanın hayatında bazı kırılma noktaları vardır. O andan sonra geride kalan ve gelecekte yaşanacak olan hiçbir şeyin artık eskisi gibi olamayacağı anlar. Mehmet Keseratar için bu an hastalığının teşhisinin konulduğu andı.

Bir Geri Dönüş Hikayesi: Mehmet Keseratar

Ama o şanslı olanlardandı çünkü yanında hiçbir zaman elini bırakmayan bir eşe ve bir çocuk için muhteşem bir olgunluk ve anlayışa sahip çok tatlı bir kız çocuğuna sahipti. O süreci anlatmasını istediğimizde söze her zaman destekçileri olan eşi ve kızıyla başlayan Keseratar şimdi ömrünün ikinci baharını yaşıyor. Hakemlik yapamadan geçirdiği ayların ona yıllar gibi geldiğini söyleyen başarılı hakem şimdi sahada geçirdiği her anın doyasıya keyfini çıkarıyor.

Mehmet Keseratar kimdir?
11 Ağustos 1969 tarihinde İstanbul’da doğan Mehmet Keseratar sırasıyla Kuvayı Milliye İlkokulu ve Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonra 1995 yılında İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü’nden mezun oldu. 1989 yılında katıldığı temel hakem kursunu tamamlayarak İstanbul’da aday hakem olarak düdük çalmaya başlayan Keseratar, 1992 yılında A Klasmanı’na yükseldi ve 1993 yılında da FIBA hakemi olarak görev yapmaya başladı.

Basketbol olan ilginiz nasıl başladı? Hakem olmadan öncesine ait basketbola dair bir anınız var mı?
Basketbola olan ilgim çocukluktan başladı. Ben Kurtuluş’ta doğup büyüdüm. İki abim de Kurtuluş Spor Kulübü’nde basketbol oynuyordu. 10 yaşında da Kurtuluş Spor Kulübü’ne yazıldım ve orada başladım basketbola. Her zaman basketbolun içerisindeydim, basketbolla büyüdüm diyebiliriz.

Basketbol hakemi olmaya nasıl karar verdiniz?
Oyunculuğu denedim herkes gibi bir yere kadar. Ondan sonra lisenin son yıllarına doğru basketbol hakem kursu açıldığını öğrenince başlayayım dedim. O zamanlar Spor Sergi Sarayı’nda idi maçlar. Oturduğum yere de çok yakındı o yüzden sık sık maçlara gelirdik. Hem belki biraz da maçlara girmemi kolaylaştırır diye düşündüm aslında çünkü çok zordu bilet bulmak. Uzun kuyruklardan sonra girebiliyorduk maçlara, özellikle büyük maçlara. Hem o rahatlığı sağlar diye hem de hali hazırda ilgim olduğu için kursa başvurdum.

Maçlara nasıl hazırlanıyorsunuz? Maçlardan önce uyguladığınız bir toteminiz var mı?Maçı düşünmeye başlıyorsunuz, maçın takımlarını düşünmeye başlıyorsunuz. 5-6 gün hem fiziksel hem de mental olarak kendinizi maça hazırlıyorsunuz. Totem olarak herhangi bir şeyim yok ama hakemliğe başladığım yıllarda uzun süre hep aynı düdükle maça çıktım ta ki o düdük kırılana kadar. Sürekli düdük ağzımızda koştuğumuz için bir yerden sonra ısırıyoruz düdüğü. Bir süre sonra yıprandı ve kırıldı tabii. O düdük bir uğur olmuştu benim için. Onun dışında herkes gibi duamı ederim, konsantre olmaya çalışırım, yine aynı şekilde arkadaşlarımı maça konsantre etmeye çalışırım.

Maçın stresini nasıl atıyorsunuz?
Maçın etkisi, karşılaşmanın önemine göre belirli bir süre devam ediyor. Oyuncuların, antrenörlerin yaşadığı stres gibi bir anda gitmiyor tabii ki. Maçınız rahat geçtiyse, az hatayla geçirdiyseniz maçı, sizin hatalarınızdan dolayı maç etkilenmediyse tabii ki daha rahat atıyorsunuz stresinizi, daha kolay normale dönüyorsunuz. Ama zor maçlardan sonra, stresli maçlardan sonra tabii ki belli bir süre alıyor bu stresi atmak. Mümkün olduğunca bu stresten kendimizi çabucak kurtarmaya bakıyoruz çünkü sonuçta bu normal bir şey. Hata olsa da gergin maçlar olsa da yılların getirdiği bir tecrübe de var. Ailenizle, çocuğunuzla, arkadaşlarınızla normal hayata dönüyorsunuz kısa süre içerisinde.



Basketbol hakemliğinizde geçmişe dönüp baktığınızda sizin için özel bir anı var mı?

Çok fazla anı birikiyor zamanla tabii. Özellikle maçlara giderken dönerken yollarda geçen anılarımız var. Maç içerisinde olan anılarımız var. Mesela bir gün İzmir’deydi sanırım maç yönetiyoruz iki hakemli mekanikte. Maç durduğu bir anda hakem arkadaşım masaya doğru koştu. Masada görevlilere ve gözlemciye kısa bir şeyler söyledi ve soyunma odasına doğru gitmeye başladı koşarak. Ben de tabii bilmiyorum ne olduğunu. Maç da biraz atmosferi iyi, önemli bir maçtı. Bir anda ne olduğunu bilemedim, arkadaş maçı mı bıraktı acaba diye düşündüm. Gerçi öyle bir şey de beklemiyorsunuz ama yine de o kısa süre içerisinde aklınızdan geçiyor tabii. Sonra masaya gittim sordum ne oldu neden gitti falan diye. Pantolonu yırtılmış arka ağ kısmından. Onu değiştirmeye gitmiş. Allah’tan yedek pantolonu çantasındaymış da yedek pantolonuyla devam etti karşılaşmaya.

Bir basketbol hakemi olarak yaşadığınız en zor durum neydi?
Genellikle maçın olağan hali dışındaki etkenlerden dolayı meydana gelen olaylar bizi zor durumda bırakıyor. Rutin olaylar dışında olan yani her zaman karşılaşmadığınız bir durumla karşılaştığınız zaman karar vermek zor oluyor çünkü daha önce yaşanmış bir örneği yok veya çok az yaşanan, doğrusu nedir karar veremediğiniz durumlar zor. Bir iki olay dışında böyle bir durum yaşamadım. Allah da denk getirmesin. Çok zor bir durumda kaldığım olmadı.
Basketbol hakemliğinin size kattığı en önemli artı ne oldu?
Hayata bakış açınız değişiyor. Bir basketbol hakeminin daha doğrusu genellersek bir hakemin tarafsız olması çok önemli. Hakemliğe başladığınız andan itibaren artık tarafsız olma dürtüsü sizin o kadar içinize işliyor ki her konuda, hayatta karşılaştığınız her şeyde, milli maçlarda ya da tuttuğunuz futbol takımının maçında bile artık herhangi bir taraf tutamıyorsunuz. Yani mutlaka adaletli bir şekilde bakmak zorunda hissediyorsunuz kendinizi. Benim için yaşantı olarak, görüş olarak hakemliğin bana kattığı en önemli şeylerden biri bu: Her şeye tarafsız ve adil yaklaşmayı öğreniyorsunuz. Bunun dışında tabii ki sosyal olarak kattığı birçok şey var, arkadaşlık olsun, çevreniz olsun. Camia olarak çok geniş bir camianın içinde yer alıyorsunuz hakemlik sayesinde. Avrupa’nın, Dünya’nın birçok ülkesini gezme fırsatı buluyorsunuz.


Sosyal çevrenizde basketbol hakemi olduğunuzu öğrendiklerinde tepkiler nasıl olur genelde?
Sporun içinde, basketbolun içinde olan kişilerin çoğu zaten çok eski hakem olduğum için ismimi duyduklarında ya da sima olarak tanıyorlar. Tanımayanlar sporun baya dışında olanlar. Onlar da zaten hakemliğin ne olduğunu bilmiyorlar. “Orta hakem mi, yan hakem mi?”, “Birinci ligde maç yönetiyor musunuz?” bunlar ilk sorular.

Tanınan bir hakemsiniz. Sokakta taraftarlardan ilginç reaksiyonlar aldığınız oldu mu?
Ne mutlu ki hiçbir zaman olumsuz bir tepkiyle karşılaşmadım. Sokakta dolaşırken “sen bizi böyle yaktın”, “sen bizim maçta böyle yaptın” gibi bir tepki bir kere bile olmadı. Bundan sonra da olmaz inşallah. Aksine dediğim gibi tanıyanlar oluyor. Hiç unutmuyorum bir gün 10-15 sene öncesiydi Mecidiyeköy’de yolda yürüyorum. 50-55 yaşlarında bir kişi durdurdu beni. “Siz Mehmet Keseratar değil misiniz?”dedi. “Evet benim” dedim. “Zevkle izliyoruz. Başarılarınız devamını diliyorum. Tanıştığıma çok memnun oldum.” gibi kısa bir diyalog geçti aramızda. O an tabii çok mutlu hissediyorsunuz kendinizi. Genelde böyle sizi teşvik edici, saygı duyduklarını belirten sözler duyuyoruz. Bu da bizi mutlu ediyor.

Bir hastalık süreci geçirdiniz ve hakemliğe ara vermek zorunda kaldınız. Bize o süreçten biraz bahsedebilir misiniz?
Geçen sene bu zamanlarda hastalığın teşhisiyle uğraşıyorduk. Çünkü bazı tetkiklerden sonra ortaya çıkmıştı ve tam bir teşhis konulamamıştı. Olayın üzerinden 1 sene geçti aşağı yukarı. Tabii zor bir dönemdi, zor bir hastalık. Başında tedavisinin olabileceğini öğrendiğimiz andan itibaren moralimiz yüksekti. En zor dönemi ilaçla tedavi denilen kemoterapi idi. O iki aylık süreç çok zor geçti. Yoğun bir ilaç tedavisi gördüm. O süreç beni çok yordu. Sokağa çıkamadım, fiziksel olarak yorgun düştüm. Bu dönemde en büyük destekçilerim eşim ve kızımdı. Eşim hep benim yanımdaydı, hep yardımcı oldu. Bana o baktı diyebilirim çünkü bu süreci tamamen halsiz durumda, yatarak geçiriyorsunuz. Çok az fiziksel aktivitede bulunabiliyorsunuz. Açıkçası hayattan uzak kalıyorsunuz ve benim için olmazsa olmazlardan biri hakemlikten uzak kalıyorsunuz. 25 senedir ilk defa bu kadar uzun bir süre hakemlikten uzak kaldım. O açıdan çok zordu.

İstanbul Üni. BGD-Orduspor maçıyla tekrar parkelere döndünüz. Sizin için özel bir maç olmalı…
O kadar büyük özlemden sonra kendimi artık fiziksel olarak hazır hissettiğimde maç almaya başlayabileceğimi Merkez Hakem Kurulu’na bildirdim. Onlar da zaten hastalığım sürecinde de hem Basketbol Federasyonu hem de Merkez Hakem Kurulu olarak hep yanımdaydılar. Emin Balcı olsun, Recep Ankaralı olsun, TBF Başkanımız olsun sürekli arayıp durumumu takip ettiler özel olarak. Kendimi fiziksel olarak hazır hissettikten sonra bildirimde bulundum. Onlar da beni hemen İstanbul Üni. BGD-Orduspor maçında görevlendirdiler. Uzun bir aradan sonra gerçi çok uzun değil aslında ama bana uzun geldi açıkçası, geri döndüm. O maçta il hakemleri ve klasmandan bazı arkadaşlar bana sürpriz yapmak için pasta alıp gelmişler. Soyunma odasında maçtan sonra kestik. Basketbol Hakemleri Derneği’nden arkadaşlar da gelmişlerdi. İstanbul Üniversitesi BGD yönetiminden kişiler de bana geçmiş olsun dileklerini ilettiler ve çiçek verdiler. Benim için yeniden başlangıçtı ve ömür boyu unutamayacağım bir gündü.

Recep Ankaralı için bir parantez açarsak…
Recep Ankaralı ile aynı kurstan, aynı dönemde hakem olduk. 26 yıldır beraberiz. Çok şey paylaştık. İlk başladığımız zamanlarda İstanbul’un genç hakemleri olarak Basketbol Hakemleri Derneği’ne çok büyük katkılarda bulunduk, çok çalıştık, dergiler çıkarttık. Hakemliğe yeni başlayan iki genç olarak beraber çaba gösterdik, birbirimize destek olduk.

Basketbol dışında  ilgilendiğiniz hobileriniz var  mı? Bilardo oynarım onun  dışında kitap okuyorum, müzik  dinliyorum. Öyle çok özel bir  hobim yok açıkçası.

 Futbolla aranız nasıl?
 Futbolu severim. Küçük yaştan  beri ilgilenirim zaten. Okulda da  sınıf takımında kalecilik  yapardım. Futbol oynamadan  geçirdiğim gün yoktu özellikle  ortaokul-lise yıllarında. Oldukça  severim yani.

 Duru isminde çok tatlı bir  kızınız var. Onun basketbolla  arası nasıl, ilerde basketbol  hakemi olmasını ister misiniz?
 Duru pek sporu sevmiyor. Ama  inşallah bu sene kendi istediği bir  spora başlatacağız. Basketbol  hakemi olmasını istemem açıkçası. Hakemlik aslında çok zor bir iş değil ama iyi hakemlik biraz zor. Çabuk karar verebilmesi, liderliği, disiplini, adil olması gibi birçok özelliği barındırması lazım kişinin bünyesinde insanın. Tabii ki olabilir ama ben kızımın hakem olmasını istemem.
En sık nereye seyahat edersiniz?
Genelde her sene tatil için güneye gidiyoruz; Antalya, Side taraflarına. Onun dışında fırsat buldukça Boğaz’a gidiyoruz, çok seviyoruz çünkü Boğaz kenarında yürüyüş yapmayı, yemek yemeyi.

Bir gün mutlaka gitmek istiyorum dediğiniz yer neresidir?
Güney Amerika ülkelerini görmek istiyorum. O taraflar cazip geliyor açıkçası.

En sevdiğiniz film?
Se7en.

En sevdiğiniz aktör veya aktris?
Morgan Freeman. Tam bir başrol oyuncusu olmasa da oynadığı filmleri severim.

En sevdiğiniz kitap?

Sultanı Öldürmek

En sevdiğiniz yemek?
Etli yaprak sarması

En sevdiğiniz dizi?
24 hastasıydım. Gününü beklerdim, saatler geçmezdi. Şu an Vikings’i takip ediyorum.

En çok dinlediğiniz müzik türü ve sanatçılar?
Müzik ruhun gıdasıdır derler o yüzden her çeşidinden almak lazım. Hepsinin yeri ayrı, çalışırken ayrı, yemek yerken ayrı, gezerken ayrı, eğlenirken ayrıdır. Ama müzik ruhun gıdasıysa ilacının da Türk Sanat Müziği olduğunu düşünüyorum. Ve elbette Zeki Müren her zaman bir numaradır.

Eşinizin sizde en sevmediği özelliğiniz?
Az konuşurum genelde, ketumsun der o yüzden.


Kaynak: tbf

HABERE YORUM YAZIN

DİĞER GENEL HABERLERİ
Detay Sağ 1 - 300x300 (google)
Köşe Yazarları
Çok Okunan Haberler
Detay Sağ 2 erboy  - 300x250